Kadir İnanır ile röportaj
Kaç filmini kaç defa izlediğimi hatırlamıyorum, kimi zaman Tatar oldun düzene baş kaldırdın, kimi zaman İlyas oldun bize aşkı anlattın. Kimi zaman Karadağlı Rıza olup, Harmandalı oynadın, bizi mest ettin. Tutsak oldun, bey oldun, katırcı bile oldun. Yaşanmamışlığı bize yaşattığın, yüreğimize gem vurduğun için sağol be Kadir ağabey, büyük ustasın…
Sevgili okurlar,
Kendi internet sitesine gelen hayran maillerinden biri ile röportajıma başlamak istedim.
Tahmin ettiğiniz üzere Kadir İnanır’ dan bahsediyorum.
Onu hepiniz ve hepimiz çok yakından tanıyoruz, çünkü yıllarca sayısız filmde, pek çok karakterle yaşamlarımızın içine girdi. Bazen ağabeyimiz, bazen sevdiğimiz, bazen çok yakından tanıdığımız bir dostumuz oldu. Pek çok farklı kimliğe büründü.
Bazen güldürdü, bazen ağlattı ama her zaman bizlere verecek bir mesajı, söyleyecek bir sözü vardı.
Sanatçı, topluma örnek olmak zorunda değildir sözünü hiçbir zaman benimsemedi.
Hep şöhret olmanın bedelini, örnek bir sanatçı olma sorumluluğu ile ödedi.
Peki bundan hiç pişmanlık duydu mu?
Şöhretin ağırlığını taşımak ona zor geldi mi?
İnsanların arasında olmaktan keyif aldı mı?
Yoksa geri çekilmeyi mi tercih etti?
Bu gün yapılan dizilerden memnun mu?
Hangi genç sanatçıları beğeniyor?
Yeşilçam emektarlarının, fakirlik ve sefalet içinde, otel odalarında ölmesi hakkında neler düşünüyor?
Hepsi ve daha fazlasını röportajımızda okuyacaksınız….
41 yıllık her anı, özenle inşa edilmiş Kadir İnanır efsanesi tüm içtenliği ile aşağıdaki satırlarda yer alıyor.
Beğenmeniz dileği ile…..
Sizinle röportaj yapacağımı etrafımdaki insanlarla paylaştığımda çok yoğun bir ilgi ile karşılaştım, herkes büyük bir heyecanla röportajı beklediğini söyledi. Siz uzun yıllardır, insanların yoğun ilgisiyle karşılaşıyorsunuz. Nasıl bir duygu böyle yıllardır şöhret olma hali?
Bunun karşılığı bir ömür. Bir ömürü yok sayacaksınız. En güzel yıllarım, şöhret olarak geçti. Ben kendi hayatımı hiç yaşamadım. İnsanların istediği, onların istediği gibi sorumluluk sahibi olarak, şöhretimin ağırlığını taşıyarak yaşadım. Ama bunu kendim seçtim, kimse beni böyle ol diye zorlamadı. Ben Anadolu’ dan gelen, sevgi, saygının en yoğun yaşandığı bölgelerin insanıyım, o yapım hiç değişmedi. Bir gün büyük bir gazetenin yaptığı habere sinirlendim. Bırakacağım bu işleri dedim ama sonra dediler ki, yine konuşulacak ama bu sefer bırakmış bir insan olarak konuşulacak dendi. Yani bu bedel mutlaka ödenecekti. Ben de onlara fırsat vermemek için devam ettim.
Peki nasıl yaşıyorsunuz? İnsanların içine giriyor musunuz? Sokakta bizler gibi dolaşıyor musunuz? Ya da insan içine çıkmıyor musunuz?
Hayır hayır, benim öyle bir karakterim yok. Ben kalabalıklar içine girmeyi severim.
Bana olan sevgi ve saygı sadece işimle ilgili değil, duruşumla da ilgilidir. Pek çok insan beni ailesinin bir bireyi gibi görür. Onun sebebi de, benim işime duyduğum saygıdandır. Bana her film yapımcısı bana her teklifi sunamaz. Bilir benim kabul edip etmeyeceğim projeleri.
Bu kadar başarının altında da demek, böyle bir seçicilik yatıyor.
Gayet tabii. Salt sanat içeren filmler var, ticari filmler var, bir de evrensel sinema izlerini taşıyan filmler var. Kime yapılıyor bunlar? Kalabalıklara. Tercihinizi ona göre yapacaksınız. Yani ben bir film yapayım, onu da entelektüel kesim seyretsin. Ben bir film yapayım, suya sabuna dokunmayım derseniz, gün gelir tıkanırsınız. Ama genel sorunlara değinen bir film senaryosu seçerseniz, ölünceye kadar izlenirsiniz.
Mesela Selvi Boylum Al Yazmalım yeniden vizyona girdi. Orada bir mesaj yok o bir aşk filmi. İlla ki mesaj vermek gerekir mi, her filmde?
Ama nasıl yok mesaj, orada; materyalizmin sevgi karşılığı var. Yazarı Cengiz Aytmatov mesela. İnsanlar materyalizmi reddeder ama içlerinde izlerini taşırlar. Siz aşkı tarif ederken emek vermezsiniz, o aşk uzun sürer mi? Sürmez. İnsanlık tarihinde binlerce örneği var. O film onu anlatıyor.
Bir sürü diziler yapılıyor, verdiğiniz örneklerin bir kısmı dizilerde var, bir kısmı da yok. Siz bu dizi sektörünün bu kadar canlı olmasını nasıl değerlendiriyorsunuz.
Şimdi o olay kapitalizme giriyor. O ticari bir olaydır, her şeyi çabuk tüketir. Televizyonlarda sanat yapma şansınız yok. Benim bahsettiğim filmler, o düzenin içine girmez. Benim filmlerimdeki karakterler, kalabalık toplumları anlatmıyorsa, öyle senaryoları kabul etmiyorum.
Peki dünyaya baktığımızda çok büyük bütçeli milyon dolarlık filmler çekiliyor. Biz de de pek çok zengin insan, iş adamları var, bazı sanatsal etkinliklere sponsor oluyorlar ama hiçbir sinema filmine sponsor olup da, dünya platformunda Türk sinemasının aşık attığını görmedik.
Kim o zenginler ?
Mesela Güler Sabancı diyelim. Pek çok sergiyi Türkiye’ye getirdi.
Hangi filmi finanse etmiş, onlara sorun bu soruları. Mesela bir yasa var, kültür ve sanat etkinliğine sponsor olduğunuzda, onu vergiden de düşüyorsunuz. Biz de ki kapitalin, sanat dünyasına bakışı çağdaş değilse, onlardan bir şey beklemeyeceksiniz. İşlerine gelmiyor olabilir. Onlar Karun gibi paralarıyla yaşasınlar. Zaten Türkiye’ de de yaşadıklarını düşünmüyorum, sürekli yurtdışındalar. Biz sermayeye karşı değiliz ama kültür ve sanatın gelişmesi için de bazı desteklerin olması lazım.
Devletten de beklenebilir bu destekler ama….
Devletin bakanlığı var. Yılda 15 milyon yardım yapıyor film başına 200 bin lira düşüyor.
O paraya film çekilir mi?
Olur mu hiç, o yemek ve yol parasını karşılar. Biz diyoruz ki, 5 film çekin yılda ama büyük bütçeli olsun ama dünya çapında olsun. Sistem iyi düşünen, çağdaş insanları istemiyor. Çünkü akıllı insandan oy alamazlar.
Bu hukumet için mi söylüyorsunuz?
Hayır hepsi için söylüyorum. Kapitalist sistem böyle bir şey.
En son bir reklam filminde oynadınız. Yaban karakteri ile birlikte. Ama o karakteri beğenmediğinizi söylemiştiniz. Sonra aynı reklamda oynadınız. Nasıl oldu bu iş.
Evet beğenmiyorum. Ben konuyu kapattım işte. Çünkü benim orada asıl söylemek istediğim başka bir şey. Ben telif haklarına dikkat çekmek istedim. Afrika’ da ki Cibuti devletinin bile telif hakları varken, bir tek benim ülkemde telif hakları uygulanmıyor. Burada benim oyuncu ile bir derdim yok. Ben yapımcıya kızıyorum. Benim üstümden, benim yarattığım karakteri sömürüyorsan, onun bedelini ödeyeceksin. Sonra kalitesiz bir şey, sana kim izin verdi. Ben de reklam filminde ona bir bağırdım, olayı bitirdim. Sonra ki kampanya da o çocuk yok artık mesela.
Peki toplumsal konularla ilgilendiğiniz için, bu yönde sorularıma devam ediyorum. Pek çok Yeşilçam emektarı, otel köşelerinde sefalet içinde ölüyor. Bunlar için bir şeyler yapmayı düşünüyor musunuz?
Ben değil, telif hakları kabul edilse, o söylediğiniz sorunlar çözülecek. Türkiye’ de işleseydi bütün sorunlar çözülecekti.
Ne olacaktı, oyuncuya para ödemekten sektör çökecekti..
Hayır işte, o korkuyla yasayı çıkarttırmıyorlar. Parayı, aracıya tefeciye vermeyeceksin. Cebinden para koyup film çeken bir tek prodüktör yoktur Türkiye’ de, hepsi bölge işletmecilerinden alır parayı… 1942 den İtalyanlardan alınma bir yasaya göre, sonunda filmin sahibi yapımcıdır diyor. Ona sığınarak, bu paraları hiç hakkı olmayan bir adama veriyorlar. Olmaz, o para emekçilere dağıtılsın. Bunlar ölü parası yiyen, onursuz insanlar diyorum Ama ben söylemekten yoruldum artık. Gidin telif yasaları nasılsa, mesela Fransa’ da nasılsa, alın aynen uygulayın, çok zor bir şey değil yani…
Türk sineması aslında para kazandıran bir sistem ama telif yasaları uygulanmadığından böyle o zaman.
Yani kriz olan bir ülkede önce sinema sektörü duruyor.
Peki Türkan Şoray ile bir film galasında bir araya geldiniz. Bir dargınlık konuşulup duruyor, bu işin doğrusu nedir? Dargınlık var mıydı?
Hayır canım şimdi bir kısım medya ya kızıyorum. Dargın diye yazmasınlar diye, galada bir araya gelerek, o haberlerin de önüne geçmiş oldum.
Niye peki öyle haberler çıktı o zaman?
İnternete birisi benim siteme girmiş. Benim ağzımdan birisine cevap yazmış, o da şu; “Türkan Şoray ile evlenebilirdik” demişim güya. Bunu da Türkan hanıma sormuşlar, o da; “haa olabilirdi” demiş. Ben de dedim ki; “ben böyle bir laf söylemedim”, “başkası benim ağzımdan konuştu” dedim. Türkan hanım’ da buna alındı biraz, durduk yerde niye böyle bir laf çıktı diye. Bir kırgınlık oldu, bir de televizyon programı yapıyor biliyorsunuz. Ben hiç kimseye gitmiyorum tv programlarına, yani o yüzden gitmediğim için alınmış olabilir ama bu dargınlık boyutunda falan değil. Biz yıllarca yan yana film yapmış insanlarız. Olur mu hiç öyle şey. O konuyu da galaya giderek kapattım.
İnternet sitenizde siz mi cevap veriyorsunuz hayranlara?
Eskiden öyleydi ama şimdi hiç cevap vermiyorum, böyle çirkin şeyler olunca kapattım.
İnternet ile aranız nasıl?
Hiç bakmıyorum, çok zamanımı alıyor diye düşünüyorum.
Peki yeni nesil oyunculardan kimleri beğeniyorsunuz. Kendinize yakın gördüğünüz bir oyuncu var mı?
Vallahi performans olarak benimkini yakalayacak bir oyuncu var mı bilmiyorum. 41 yıldır sinemanın içindeyim. Sinemaya girdiğimde yılda 350 film çekiliyordu, 10 tanesi her yıl bana düşüyordu. Şimdi bakıyoruz, hangi oyuncu yılda 10 film çeker. Toplamda yılda 20 film çekiliyor. Ama tv dünyasının ortaya çıkardığı ortalama 10 kız, 10 da erkek var. Çok başarılılar var ama isim veremem, çünkü benim sözlerime önem veriyorlar.
Mesela Beren Saat?
Tabii o da iyilerden.
Peki yeni nesil sanatçılar, eğitimli mi olmalı, alaylı mı?
Eğitim aldıktan sonra, bir o kadar da işin içinde öğrenmeli. Çünkü çocukların pratik yapacağı iyi okullar yok. Uygulama iyi yapılmıyor, teknolojileri çok eski. En az 10 yıl geriler. Üniversitelere gidiyorum. En eski, küçük kameralarla eğitim veriyorlar.
Size eğitmenlik teklifi geldi mi, üniversitelerden?
Geldi tabii ama benim şimdi öyle bir zamanım yok.
Peki şimdi konuyu artık biraz değiştirmek istiyorum. Sizi filmlerde hep bıyıklı görüyoruz. Kesmeyecek misiniz bu bıyığı artık?
Ben istiyorum ama kestirmiyorlar. Kesiyorum bazen, sokakta insanlar habire soruyor. Niye kestin, niye kestin diye ben de bunalıyorum.
Bir de etek meselesi var.
Ya o etek değil. O komiser Shakspeare oyununun bir kostümüydü. Ona etek diyen karakter eteğin ne olduğunu bilmeyen bir karakter.
Niye eteğe bu kadar takılıyorsunuz, bir oyuncu etek de giyer.
Giymez. Ben giymem. Meraklısı varsa giyebilir. Oyuncu illa her rolü oynamak zorundadır diye bir şey yok.. Peki niye illa bana etek giydirmek isteyen bozuk karakteri sormuyorsunuz? Dertlerini neymişi niye tartışmıyorsunuz? O zaman da bu konuyla ilgili çok ağır konuştum. Onlar 3 kişi. Onlar aslında ruhu bozuk 3 gazeteci. Onların saçmalığı bu. O film Türk sinemasında çekilmiş, en önemli filmlerden biridir.
Peki siz şimdi böyle çok sert, otoriter biri olarak duruyorsunuz, özel hayatınızda da hep böyle misiniz?
Yok yani ne isem oyum. Toplumdaki yaşanan olaylara duyarlıyım, yani toplumda huzur yoksa, bir takım sıkıntılar varsa keyfim kaçıyor. Bireysel mutluluğu ne yapayım.
Spor yapıyor musunuz?
Tabii, her gün 1 saat spor yapıyorum. Çok okuyorum, kitap yazıyorum, anılarımı toparlıyorum. Belgeselimi hazırlıyorum. 2 saatlik bir film çıkacak. Üniversitelere, söyleşilere gidiyorum. Önümüzdeki günlerde, memleketime gideceğim Karadeniz’ e sonra İtalya’ ya maçları izlemeye gideceğim. Sonra yeni projelerim var, onlara bakıp sıraya koyacağım.
Çok teşekkür ederim, hayırlısı olsun, ağzınıza sağlık…
- Kaddafi'nin sonu
Saddam gibi olur mu? - Kıbrıs Patlamaya Hazır Bomba mı?
- Bir başarı hikayesi:
Mustafa Aydın - ''Hülya Avşar abuk sabuk konuşuyor...''
- Ebru Eğinlioğlu'ndan yine bir başarı öyküsü..
- ''Seçimlerde hile yapılabilir''
- Kapıcılıktan Patronluğa...
- Bir medya acımasızlığının öyküsü...
- İçinizi burkacak bir yaşama mücadelesi
- "Behlül rolü bana da yakışırdı"
- Ali Müfit Gürtuna ile röportaj
- Prof.Dr. Yaşar Nuri Öztürk ile röportaj
- Kadir İnanır ile röportaj
- Muazzez İlmiye Çığ ile röportaj
- Tufan Darbaz ile röportaj
- Sami Özer'le röportaj
- Haydar Dümen ile röportaj
- Doç. Dr. Ümit Kocasakal ile röportaj
- Şebnem Arda ile röportaj
- Seyhan Soylu ile röportaj
- Yasemin Bozkurt ile röportaj
- Özlem Gürses ile röportaj
- Ahmet Ercan ile röportaj
- Adnan Oktar ile röportaj
- Ezel Akay ile Röportaj
- Vatan Şaşmaz ile röportaj
- Cengiz Aktar ile Röportaj