Muazzez İlmiye Çığ röportajı
Bir çoğumuz yeni tanımaya başladı onu. Kimileri konferaslarına giderek dinler, kimileri tv ekranlarından güler yüzüyle hoş sesi güler yüzüyle sümerler, hititler vb. tarihsel kökenlerimizi anlatırken sohbetine takılı kalır.
Muazzez İlmiye Çığ , Türkiye’nin yaşayan tek Sümerolugu denebilecek bilim insanı aslında.
Yazdığı sümer yazıtları ile yeni bir tarih yazılmasına neden oldu İlmiye Çığ. Başlıca kitapları arasında; Gılgameş destanı, Ortadoğu Uygarlık Mirası 1.2, İbrahim Peygamber, İnanna’nın Aşkı Sumer’de İnanç ve Kutsal Evlenme kitapları vb. sadece bir kaçı.
İşte Muazzez İlmiye Çığ’ın o olay yaratan açıklamlarını gündeme tekrar taşıyan haber3.com’un yazarı Ebru Eğinlioğlu’nun ropörtajı:
Muazzez İlmiye Çığ; bu ismi pek çoğumuz Tema Vakfı kurucusu Hayrettin Karaca ile birlikte yaptıkları programlardan ve toplum içinde gördükleri yanlışları protesto eden tavırlarından hatırlıyoruz.
Türkiye’nin ilk sümerologu olması bu güne kadar yazdığı 17 kitabı ve bitmeyen enerjisi hoşgörüsüyle bir telefon kadar uzağımızda olup, röportaj teklifimizi hemen kabul etmesiyle mütevazılığına hayran kaldığımız Çığ, kitap çalışmaları, televizyon programı ve köşe yazılarının arasında, sorularımıza cevap verdi.
Hem de pek çok yoğunluktan şikayetçi insandan daha yoğun olduğu halde. Tabii ki, hem bilgilendirici, hem de çok iddialı sözler etti, umarım size de enteresan gelir ve beğenirsiniz..
Kafa yapıları artık çok farklı
Ebru Eğinlioğlu: İstanbul Eski Şark Eserleri Müzesi, Çiviyazılı Belgeler Arşivi’ nde uzmanlık yaparken, Sümer, Akad ve Hitit dillerinde yazılmış, on binlerce tableti, temizleyip, sınıflandırıp, numaralandırmış aynı zamanda da dünya bilim insanlarına da önemli bir kaynak hazırlamışsınız. Büyük bir arşiv olmuş, bu çalışmayla başlayalım, nasıl hazırladınız, dış basından nasıl tepkiler gördünüz?
Muazzez İlmiye Çığ: Arkadaşımla birlikte hazırladım, yalnız hazırladım. O zaman dünya basınında bu kadar internet falan olmadığı için bu kadar çabuk duyulmuyordu. Ama önemli bir çalışmaydı tabii. Tabletler, kazıdan çıktığı gibi duruyordu, onların temizlenmesi, gruplara ayrılması, özel dolaplara yerleştirilmesi önemliydi. Diğer bir önem de, o günkü kafa yapısı ile, bu günkü arasındaki farkı gösteriyor olması.Bize bu tabletleri verirken, hiç demediler, bunları çalarlar mı falan diye sormadılar.
Ebru Eğinlioğlu: Şunu mu diyorsunuz, tarihi belge ya da materyaller çok da fazla korunmuyor mu?
Muazzez İlmiye Çığ: Hayır, şimdi mesela tabletlere kıymet biçiyorlarmış. Böyle bir şey olamaz, bunun kıymeti içinde yazanlar, dışında bir kıymet yok. O zaman bize güven vardı. Biz de gözümüz gibi koruduk. İtimatın kalkmaması lazım. Mesela benim kocam Topkapı Sarayı’ nda idi. Bir kağıt bulmuş, Enderun’ dan çıkma, içinde değerli taşlar var. Müdürüne götürüyor, aman çalınır diyor. Şükrü bey, yok bir şey olmaz, sen niye çalmadın o zaman diyor. Yani böyle bir zihniyet vardı.
Ebru Eğinlioğlu: Emeklilikten sonra bir süre yurt dışında kalmışsınız ve 13 tane kitap yazmışsınız, elimdeki kaynaklara göre…
Muazzez İlmiye Çığ: Yok kitaplarım 17 tane oldu. Yurt dışında da yaşamadım, Chicago’ dan falan teklif ettiler, gel burada yaşa diye, ben hiç yurt dışında yaşamadım, konferanslara falan gittim geldim ama hep burada yaşadım.
KUR’AN, İNCİL VE TEVRAT’IN SÜMER’DEKİ KÖKENİ
Ebru Eğinlioğlu: En ilgimi çeken kitaplarınızın isimlerinden biri, Kur’ an, İncil ve Tevrat’ ın Sümer’ de ki Kökeni isimli kitabınız, bu kitabı biraz anlatır mısınız.
Muazzez İlmiye Çığ: Evet o kitabım çok tutuldu. Çok yararlanan oldu. Bizim meslektaşlarla ilgili yapılan bir kitaptı. Dedim ki, acaba, Kur’ an ve Tevrat ile nasıl karşılaştırabilir ve halkıma nasıl faydalı bilgiler verebilirim diye düşündüm, bu çalışmayı hazırladım.
Ebru Eğinlioğlu: İki kutsal kitapta, birbiriyle örtüşen yönleri mi vurguladınız?
Muazzez İlmiye Çığ: Tabii, aynı kaynaktan, yani Sümer’ den pek çok bilginin bu her iki kutsal kitapta da olduğunu gördük.
Ebru Eğinlioğlu: Yani bu dinlerin esasları, Sümer’ lerin inançlarıyla benzerlikler mi taşıyor?
Muazzez İlmiye Çığ: Onlar da önce çok Tanrılı din inancı var. Sonra kurban olayı var. Onlar da kurbanı Tanrı’ ları adına kesiyor. Birisi hastalandığında kesiyorlar ama bir din adamı kesiyor onlarda, çok temizleniyor, bir sürü şartları var. Öyle eline bıçağı alan kesemiyor.
Ebru Eğinlioğlu: Ama bizde de öyle değil mi? Biz de de temiz şartlarla kesiliyor.
Muazzez İlmiye Çığ: Yok her zaman öyle olmuyor, hep görüyoruz, kaçan danaları kasaplar yakaladığı yerde kesiyor, yaralıyor. Çirkin görüntüler oluyor. O adet yani o zamandan kalma, tarımcılık zamanından kalma bir adet. Ama ben buna karşıyım. Çünkü bir sürü aç insan varken, bunlar kesiliyor, özellikle de taşra da, eşe, dosta dağıtılıyor.
Ebru Eğinlioğlu: Peki uygun şartlarda kesilse, özel yerlerde, hijyen koşullarda yine mi, kurban kesimine karşısınız?
Muazzez İlmiye Çığ: Ben bu olaya hayvan katliamı diyorum. Ben et yemeyi de sevmiyorum aslında. Hayvanların kesildiğini düşündüğüm zaman ben vicdanen rahatsızlık hissediyorum.
“Başı örtülü fahişeler”
Ebru Eğinlioğlu: Bir diğer enteresan kitabınız da, Bereket Kültü ve Mabet Fahişeliği..
Muazzez İlmiye Çığ: Evet ben orada, dinle ilgili yazdığım 3 kitaptan biridir. Tevrat’ ta bazı bölümler vardır, tam anlaşılmamış, Sümer’ lere dayanarak, bu konuları açıkladım. Sümer döneminde mabetlerde, bir çok vazifeli kadınlar var. Bunlar, şarkı söylüyor, dans ediyor, fahişelik yapıyor. Mantığı da şu; Tanrı’ ları kızdırmamak adına, eğlence için kadınları kullanıyorlar. Tanrılar, şunu yapın bunu yapın demiyor ama inanışları gereği kendiliklerinden böyle eğlenceler yapıyorlar. Bir kısım kadın da seks köleliği yapıyor. Tanrı’ nın işini yapıyorlar. Temeli de, Sümer’ ler de nasıl yemek yiyorsun, seks de öyle onlar için günah bir kavram değil, çok doğal bir durum. Gençlere bir nevi seks terbiyesi yapıyorlar. Gılgamış’ ta da vardır bu olay, mesela Gılgamış’ a mabetten böyle başını örtmüş bir kadın gönderiyorlar. Konuşmayı ve seks yapmayı öğretiyor.
Ebru Eğinlioğlu: Fahişeler mi başlarını örtmüşler.
O fahişeler aslında kutsal sınıfında
Muazzez İlmiye Çığ: Evet, onlara fahişe demek çok doğru değil, o kadınlar kutsal sınıfta aslında.
Ebru Eğinlioğlu: Bakış açısını değiştirince tabii o şekilde oluyor. Peki kutsal olmayan fahişeler de mi var?
Muazzez İlmiye Çığ: Tabii var.
Türban veya başörtüsü dini değil
Ebru Eğinlioğlu: Başörtüsünün Sümerlere dayandığını söylüyorsunuz, sonra nasıl bir tarihsel süreci var başörtünün?
Muazzez İlmiye Çığ: Sonra bir Asur Kralı çıkıyor, bütün evli ve dul kadınlar, başlarını örtecek diyor. Diğer seks yapan kadınlardan ayrılıyor.
Ebru Eğinlioğlu: O zaman, Anadolu tarihine baktığımız zaman bizim için konuşa konuşa bitmeyen türban konusu dini bir temele dayanmıyor. Fahişelerle, normal kadınları birbirinden ayırt etmek için yapılmış bir uygulamaya dayanıyor.
Muazzez İlmiye Çığ: Yok kızım dini değil bakın bu Kur’ an da da var. Bir ayrım yapmak için, Mekke’ de ilkönce İslamiyet’ te başörtü yok. Peygamberimiz Medine’ ye geçtikten sonra başlıyor O da neden? Peygamber’ in, karıları, kızları ve cariyeleri var. Kızları ve karılarını, Medine’ de tanımıyorlar, o dönemde cariyeler mal olarak görüldüğü için, bu ayrımı yapmak adına, Peygamber kızları ve karısının örtünmesini istiyor.
Ebru Eğinlioğlu: Bu adet te günümüze kadar geliyor, yani mantığı bu mu?
Muazzez İlmiye Çığ: Evet, öyle ki, Hristiyanlık’ ta da çarşaf var biliyor musunuz. Onlardan İslamiyet’ e geçmiş. Ben görünce çok şaşırdım. Zaten Meryem Ana’ nın da başı örtülüdür. Biraz da erkeklerin işine gelmiş, kadınları kapatmak.
Ebru Eğinlioğlu: Bu konuyu çok güzel açıkladınız aslında.
Kadınlar Atatürk’ten önce başarılarını açmaya başladı
Muazzez İlmiye Çığ: Cumhuriyet tarihine baktığımızda ne yaptık, laiklik getirdik. Bu nedir, din inancı kimse kimseye karışmayacak, kimseye de fikrini kabul ettirmeyecek bu kavram aslında demokrasinin de anası. Atatürk’ ten evvel aslında kadınlar açılmaya başladılar. O da nasıl biliyor musunuz? 1. Cihan Savaşı’ nda, hastanelere yaralı askerler geliyor. Bakacak hastabakıcı yok, öyle olunca kadınlar, peçelerini kaldırıp hasta bakmaya başlıyorlar. Tabii dinciler buna çok tepki gösteriyor, kıyametler kopuyor ama kadınlar dinlemiyor. 1924-1925 ler de hep başlar resimlerde, okullarda zaten hep açık. Laiklikten sonra, erkeklere, sarık, cübbe, kadınlara çarşaf, gibi dini gösterge sayılacak kıyafetler devlet kurumlarında yasaklandı. Kadın da, bu dini uygulamanın en gözüken tarafı. Kur’ an kursları, İmam Hatip’ lere küçücük kız çocuklarını yolladılar. İmam Hatip’ te baş örttürdüler, halbuki diyanet te de kadın din görevlisi yok. Niye yani. Bunlar Cumhuriyet’ in temeline zarar veren hareketler. Atatürk kadınların sadece çarşaflarını çıkarttırdı, ne ceza verdi, ne bir şey, sadece ihtar gönderdiler, kazalara, vilayetlere yoksa bir zorlama falan olmadı. Bu gün benim tanıdığım çok fakir ama çalışkan bir kızı mesela başını örttürdüler, aylığa bağladılar.
Başını örtene servet döküyor
Ebru Eğinlioğlu: Eğitim için mi para veriyorlar?
Muazzez İlmiye Çığ: Evet, benim yanımda çalışan bir kadın var mesela, bir aile tanıyormuş, çok fakirlermiş, araba almışlar, ev alıyorlarmış. Kadınların başını örttürüp, adamı camiye yolluyorlarmış ve bunun karşılığında da para veriyorlarmış. İnsanlar fakir ne yapsın ama bu zihniyet çok tehlikeli.
Ebru Eğinlioğlu: Peki o zaman sizce bu durum bu kadar organize yapılıyorsa, Türkiye için bir şeriat tehlikesi mi görüyorsunuz?
Muazzez İlmiye Çığ: Tabii hem de nasıl gider. Çünkü bakın oralarda okuyanlar diyor ki, din uğruna insan öldürülebilir. Kafalarına çocuk yaştan öyle giriliyor.
Ebru Eğinlioğlu: O zaman askeri darbeden korkmak yerine, şeriat korkusu daha mı ağır basmalı?
Muazzez İlmiye Çığ: Asıl ondan korksunlar, askerden bu ülkeye zarar gelmez. Onun için korkuyorlar, çok büyük tehlike görüyorum. Bizleri dinsiz olarak görüyorlar, sizi böyle görseler, ne yaparlar. Reklamda gördüğü kadından rahatsız olan bir erkek grubu var. Ancak kapalı olursa, kadına benzemezse, güvenli görüyor. Erkek olarak kendine güvenmiyor, bunu aşmaları gerekir.
Ebru Eğinlioğlu: Belki masum samimi dini inançlı insanlar da, böyle kötü niyetli insanlar varsa, onların oyunlarına geliyor.
Muazzez İlmiye Çığ: Aklını oynatan bu din işleriyle aklını bozan insanlar var.
Emine Erdoğan’ın türbanı ve Gata
Ebru Eğinlioğlu: Gündeme dönüp, Başbakanımız’ ın eşi Emine hanım’ ın türban meselesini nasıl yorumluyorsunuz.
Muazzez İlmiye Çığ: Efendim, alınmamış diye bir şey yok, gitmemiş zaten, gelmese iyi olur denmiş, mişler, muşlar. Kim gelmesin diyen?
Ebru Eğinlioğlu: Ben köşem de yazmıştım, bunu Emine hanım kişisel algılamamalı, Orduevleri’ ne de mesela sakallı, uzun saçlı, blue jeanli insanlar alınmaz diye, geçmişten bu güne gelen kurallar var.
Muazzez İlmiye Çığ: Tabii ama bütün kadınlarımızın kabahatleri var, Emine hanım ve Hayrünissa Hanım çıktığında, telgraflar çekip, bizi böyle temsil edemezsiniz demeleri lazım. Bütün dünya bizi böyle tanıyor.
Ebru Eğinlioğlu: Ama insanlar korkuyorlar, bakın Ergenekon olayı yüzünden içeride aylardır yatan insanlar var.
New York Tımes’tan büyük saygısızlık
Muazzez İlmiye Çığ: Yok canım korktukça bu olaylar daha çok ilerleyecek, o zaman daha da korkunç olacak. Mesela bakın Emine Hanım’ ın son Amerika seyahatinde New York Times’ da hakkında çıkanları gördünüz mü?
Ebru Eğinlioğlu: Maalesef görmedim.
Muazzez İlmiye Çığ: Bakın ben size göstereyim.
Ebru Eğinlioğlu: Neler var içeriğinde?
Muazzez İlmiye Çığ: Bir rezalet, ben de bu konuyla ilgili bir makale yazdım. Onu da size vereceğim. 15 Aralık 2009 ‘ da yayınlanmış.
Ebru Eğinlioğlu: Yalnız çok büyük terbiyesizlik etmişler. Sonuçta bizim Başbakan’ ımızın eşi, çok ayıp etmişler, kıyafetinden dolayı kimse böyle eleştirilemez, kabul edilemez bir durum. Ben yayınlamak istemiyorum.
Ebru Eğinlioğlu: Peki cevap vermeme hakkınızı saklı tutarak kişisel bir soru soracağım o da şunun için, insanların inançları hakkında özgürce konuşabilmesine inandığım için. Sizin inanç anlayışınız nasıldır?
Muazzez İlmiye Çığ: Aslında bu soru kimseye sorulmaz. Ben şuna inanıyorum, herkesin bir şeye inanmaya ihtiyacı var. Çünkü insanlar, yalnız kaldığında dayanak istiyor bir çok insan. Bazısı da ihtiyaç görmüyor. Benim inancım şu; böyle bir kuvvet var ya da yok, herkes inancı ne olursa olsun serbest olmalıdır. Nasıl mutlu oluyorsa öyle inanmalıdır. Benim annem 86 yaşındaydı. Bir gün bile namazını aksatmadı, Kur’ an’ ın Türkçe’ si ni okudu. Ama bana en ufak bir zorlama yapmadı, beni kendimle serbest bıraktı. Babama cerrah hafız derlerdi, o da bana en ufak bir baskı uygulamadığı gibi, günah, cehennem korkusu gibi hiçbir korku bizim evimizde yer almadı, ben korkuyla büyütülen bir çocuk olmadım. Hoşgörü içinde büyüdüm.
“Giderayak” nasıl başladı?
Ebru Eğinlioğlu: Biraz konularımızı ağır konulardan, keyifli konulara çevirelim. Televizyon programınız Giderayak, bu ne hoş bir program 7′den 70 herkes bu programı izliyor konuşuyor. Sayın Karaca ile birlikte sunuyorsunuz. Okan Bayülgen’ e bile çıktınız, hiç heyecanlanmıyor musunuz?
Muazzez İlmiye Çığ: Hayır hem heyecanlanmıyorum, hem de hiç hazırlanmıyoruz. Bir başlıyoruz, bir de bakıyoruz ki, program bitmiş, biz de laf bitmemiş. Hayrettin Bey’ le biz hep bir mesaj verelim diye konuşurduk, eleştirilerimizi ekranda tepkisel olarak paylaşmak isterdik. Teklif ondan geldi, hadi senle program yapalım dedi, öyle başladık.
Ebru Eğinlioğlu: Peki ben röportaja gelmeden, kime sizden bahsetsem, herkes yanaklarını sık, mutlaka sıkıca bir sarıl diye tembihlerde bulundular, niye herkes sizi bu kadar çok seviyor?
Muazzez İlmiye Çığ: Hiç bilmiyorum. Ama her halde, ben herkesle konuşurum, herkese dostumdur, insan ayırmam, kimseye insan olması dışında bir anlam ve değer yüklemem, büyükten küçüğe herkesle aynı düzeyde konuşurum ondan olabilir. Yaşıma göre de biraz daha hareketliyim falan..
Ebru Eğinlioğlu: Neler sizi heyecanlandırıyor?
Muazzez İlmiye Çığ: Vallahi Ardahan’ a gittiğimde bir köye gidiyorum, bir bakıyorum benim kitabım elinde bir genç geliyor, Konya’ dan, Amasya’ dan, Çorum’ dan, Trabzon’ dan programımızı arıyorlar bu tip şeyler beni çok heyecanlandırıyor.
Aşk’a çok ilginç tarif
Ebru Eğinlioğlu: Artık röportajın sonuna geldik, size soracak öyle çok sorum var ki, belki bir başka zaman yine bizi kabul edersiniz de biraz daha geniş konuşma şansımız olur. Son olarak, her ne kadar çok rutin bir ticari anlam taşısa da sevgililer gününe yakın bir tarihte röportajımız yayınlanacak. Ben Aşk deyim, siz devamını getirin.
Muazzez İlmiye Çığ: Evet aynen Amerika’ nın uydurması, kapitalizm göstergesi ne demekmiş sevgililer günü. Aşka gelince, aşk sarmaşık demek miş, biliyormusunuz. Her şeye aşk olur, bu bir tutku, sevgiye dönüşüyor, saygı varsa devam ediyor, o da yoksa yitip gidiyor. Benim için aşk o…
Ebru Eğinlioğlu: Çok teşekkür ederim..
- Kaddafi'nin sonu
Saddam gibi olur mu? - Kıbrıs Patlamaya Hazır Bomba mı?
- Bir başarı hikayesi:
Mustafa Aydın - ''Hülya Avşar abuk sabuk konuşuyor...''
- Ebru Eğinlioğlu'ndan yine bir başarı öyküsü..
- ''Seçimlerde hile yapılabilir''
- Kapıcılıktan Patronluğa...
- Bir medya acımasızlığının öyküsü...
- İçinizi burkacak bir yaşama mücadelesi
- "Behlül rolü bana da yakışırdı"
- Ali Müfit Gürtuna ile röportaj
- Prof.Dr. Yaşar Nuri Öztürk ile röportaj
- Kadir İnanır ile röportaj
- Muazzez İlmiye Çığ ile röportaj
- Tufan Darbaz ile röportaj
- Sami Özer'le röportaj
- Haydar Dümen ile röportaj
- Doç. Dr. Ümit Kocasakal ile röportaj
- Şebnem Arda ile röportaj
- Seyhan Soylu ile röportaj
- Yasemin Bozkurt ile röportaj
- Özlem Gürses ile röportaj
- Ahmet Ercan ile röportaj
- Adnan Oktar ile röportaj
- Ezel Akay ile Röportaj
- Vatan Şaşmaz ile röportaj
- Cengiz Aktar ile Röportaj