Anasayfa

Ebru Eğinlioğlu'nun Kişisel Web Sitesi

Ebru Eğinlioğlu'nun Kişisel Web Sitesi

İletişim Facebook

 

Tufan Darbaz ile röportaj

32 yıllık üst düzey yönetim tecrübesini, anekdotları ve yaşadığı iyi kötü anılarını tüm içtenliğiyle okurlarla paylaşan Tufan Darbaz ile İstinye Park’ta keyifli bir sohbet gerçekleştirdik.

Sakıp Sabancı’dan, Aydın Doğan’a, Refahyol hükümetinden, AKP’ye kadar siyaset, iş dünyası ve etik değerler üzerine sorduğumuz tüm sorulara samimi cevaplar veren Darbaz, iş hayatı, CEO’luk, cesaret ve içtenlik adına çarpıcı bilgiler verdi. Darbaz’ın yanıtlamadığı sorular da oldu..

Ebru Eğinlioğlu: Merhaba Sayın Darbaz.

Tufan Darbaz: Merhaba, kitabı bayağı bir işaretlemişsiniz.
Tabii ki, dersimize çalışıyoruz. Ayrıca bu kitapta yalnızca iş yaşantınız ve gençlere önerileriniz yok. Aynı zamanda, bir yaşamın acısıyla, tatlısıyla kısa kısa da olsa bir özeti var. Müsaade ederseniz, hepsini tek tek soracağım..

Yazdığımıza göre sormanızda bir sakınca yok tabii ki.
Ama bazı yerlerde, benim anlamadığım şeyler ve bazı isimler var. O isimleri de soracağım, cevap verip vermemek size kalmış.. Öncelikle kendime sordum, bu röportajı yapmaktaki amacım nedir diye, bir gazeteci olarak, bam teli noktalara da dokunabilirim. Ama öncelikle yaptığım işin ruhunu yakalamak isterim. Aynen şimdi olduğu gibi, öncelikle şunu sormak istiyorum. Kitabı yazış amacınız nedir? Neyi anlatmak ve hangi mesajları vermek istediniz?
KİTAP TÜRK YÖNETİM DÜNYASINDA BİR ÇIĞIR AÇTI

Evet. Kitabı yazmakta iki amacım vardı. Bunlardan bir tanesi, Türkiye’de bu manada yazılmış hiçbir yerli kitap yok. Hep Ceo’lukla ilgili, adeta birbirinin fotokopisi gibi çeviriler var. Böyle bir eksiklik olduğunu kabul ettim ve önce kitabı bu sebeple yazmaya karar verdim.
İkincisi, gençlerle ilgili bu bilgiler hiçbir ortamda paylaşılmıyor. Ceo’luk yaptığım dönemlerde, üniversitelerde dersler veriyordum, paylaşımlarımı aktarabilmek için. O dar bir kitleye hitap ediyordu. Daha geniş kitlelere ulaşmak adına çok önemli dersler ve stratejiler verdim. Neleri nasıl yapmaları gerektiği konusunda, kendimin neler yaptığını anlattım.
Kitabın ruhu bana göre; aldığım tepkilerden, sanki herkesin böyle bir şeye ihtiyacı varmış da denememiş gibi geldi. Hatta bir TV kanalının genel müdürü aradı, ismini vermeyeyim.. Türk yönetim dünyasında bir çığır açtığını söyledi.
Benim böyle bir amacım yoktu. Ancak farklı bir şey yazmayı istiyordum. Zaten bütün yaşamım boyunca fark yaratmayı hedefledim. Kitabım da böyle oldu. Sonlarına doğru kendi içsel hesaplaşmalarım var, açık bir şekilde, kimsenin cesaret edemeyeceğini gördüm ama bunları eklemezsem kitabımın eksik olacağını düşündüm.

Hangi kısımları?
Mesela alkolle hesaplaşmam, hastalığım bunları net bir şekilde ortaya koydum ve bunların kitabıma çok önemli bir anlam kattığını düşünüyorum. Bu da diğer yazdıklarımın da bana göre doğru olduğunu gösteren bir şeydi. Çünkü kendisiyle bu kadar samimiyetle hesaplaşan bir insan, diğer bilgileri de doğru yazar, yalan ya da yanlış bir şey yazmaz.
Bir de insanların cesur olması gerektiğini verdim. Bazı isimleri zikrettim. O isimleri vermeyedebilirdim, kitabım yine okunurdu, ben buna gerek duymadım. Korkmasın insanlar istedim.
Açık yüreklilikle yazdığınızı söylüyorsunuz. Peki kitabınızla ilgili hiç tehdit aldınız mı?
Hayır şimdiye kadar almadım. Bundan sonra alır mıyım bilmem…
Peki en yakınlarınız ne düşündü? Mesela aileniz, eşiniz, dostunuz, çalışanlarınız?
Vallahi en yakınlarımdan biri yanımızda, kendi düşüncesini söyleyebilir. Ailem tabii çok destek oldu. Oğlum çok etkilendiğini söyledi. Bu benim için onun beğenisi çok önemli, çünkü oğlum geniustur. Benim bilmediğim pek çok konuyu benden iyi bilir. Mesela, onunla zaman zaman, din ve felsefe tartışır konuşuruz. Mesela İmam Gazali ile ilgili bir kırılma noktası vardır. Onu bildiğini ve benden daha çok okuduğunu anladım. Pek çok kişinin atladığı bir konudur, yurt dışında, İskoçya’da, iktisat okuyor ama bu konularla da ilgileniyor. Zaten onların desteği olmadan ben yazamazdım. Hayata yeniden dönüşümde de onların çok büyük desteği var.
‘FERRARİSİNİ SATAN BİLGE’ BENİM KİTABIMIN YANINDA HAFİF KALIR

Ferrarisini Satan Bilge’yi okudunuz mu?

O bana göre hafif kalır ya! Çevrem beni bazen öyle değerlendirir, benim de bir dönem Ferrari’m vardı . Sattım.

Çok para kazandınız mı Ceo’luktan?

Hayır. Önemli bir miktarda borç içinde yaşayan bir insanım. Kazanabilirdim, bir Ceo’nun para kazanmasından kolay bir şey yok. Ama ben hesabın bu dünyada verildiğine inanan bir insan olduğum için, yanlış yollara sapmayı hiç düşünmedim.
Medyaya dönersek, Uzan Grubu ile ilgili olarak bazı bilgilerin, Doğan Grubu tarafından Başbakan’a servis edildiği bilgisini sizin kitabınızda okuduk. Hatta ilk bilgiyi yazan köşe yazarı da Tuğçe Tatari’ydi. Sonra Nedim Şener çıktı ve bu bilginin böyle olmadığını söyledi. Ne diyorsunuz, doğrusu hangisi?

AYDIN BEY’İN NEDİM ŞENER’E BÖYLE YAZ DEDİĞİNİ SANMIYORUM. O KENDİ FİKRİNİ BEYAN ETMİŞ

Şöyle düzelteyim; ‘servis’ kelimesini medyadan bir hanımefendi kullandı. Benim kitabım da böyle bir ibare yok. Bu çok ayıp ve yakışıksız bir kelime. Biz ajan mıyız da medyaya servis edelim. Ben öyle bir şey demedim, ‘VERİLDİ’ dedim.
Bu bilgiler nereden alındı? Devletten, yani yasal olmayan hiçbir şey yok. Ben orada başka bir şeye dikkat çektim. Stratejiniz yoksa, başarılı olamazsınız. Nedim Şener böyle bir şey yazdı. Ben cevap vermedim, kütüphanemi araştırdım, onunla ilgili eski bir kitabını buldum. Gazetecidir, araştırmacıdır, yazmıştır.

Ben de yaşadığımı bilirim. Dolayısıyla, cevap verme gereği duymam. Ama Aydın Bey’in de böyle bir şey yazdırdığını sanmam. Aydın Bey, öyle bir insan değildir. O bence kendi fikridir. Çünkü kimseye bir konuda yaz falan diye Aydın Bey’in müdahalesi olmaz.

 

Zaten kitabınızda, Aydın Bey’in ne kadar ilkeli davrandığı ile ilgili bir anekdotunuz da var. Ona geleceğim. Rahmetli Sakıp Sabancı ile ilgili güzel bir anınız var. Merak edenler, lütfen kitabı alıp okusun, gerçekten hoş bir anı. Sakıp Bey’e olan sevgi ve saygınız belli oluyor. Her çalıştığınız patronunuz için Sakıp bey’den bahsettiğiniz gibi bahsedebilir misiniz?

Sakıp Bey değişik bir insandır. Siz zaten ne kadar renkli, mütavazı bir insan olduğunu medyadan biliyorsunuz. Kitapta paylaştığım anımda, davranışı beni çok etkiledi, adeta o insana o günden sonra aşık oldum. Bu gün bile 15 günde bir mezarına giderim, bilemem ailesinden giden var mıdır, benim kadar sık. Öyle başka bir patronla çalışmadım.

Yani mütevazılık açısından mı?
Yok bütün Sabancı kardeşler mütevazıdır. Sakıp Bey farklı bir insandı.
45 milyon dolarlık bir yatırım yapıyorsunuz, Sabancı Grubu’nda iken. Tikveşli’yi satın alıyorsunuz. Sonra Erol Sabancı ile karşılaştığında size sitem ediyor. Kendi başına nasıl böyle büyük bir yatırıma karar veriyorsun. Ne kadar cesaretliymişsin öyle diyor. Bir CEO kendi başına karar alabilmeli midir? Yoksa patronuna bağımlı mı olmalıdır?
TÜRKİYE’DE HİÇ BİR CEO PATRONUNDAN BAĞIMSIZ DEĞİL

Ben Türkiye’de hiçbir Ceo’nun patronundan bağımsız olduğuna inanmıyorum.

Peki böyle durumlarda, insiyatif kullanılmamalı mıdır?
Hayır kullanılmalıdır. Ben o dönemde CEO değildim. Hasan Güleşçi idi. Ancak kalp ameliyatı geçirmişti. Ben onun yerine temsilen karar vermek durumundaydım. Danone ile yapılan görüşmelerde o masadan karar almadan kalksaydım, Sabancı’nın imajını zedelerdim. Bir dakika ben bir sorayım olmaz. Ben o kararı verdim, yetki icraa da olmasına rağmen o kararı verdim. O cesaret ruhunu da Sakıp Bey’den öğrendim. Evladım derdi; ‘Ceza sahasına girdiysen golü atacaksın.’
SABANCI HOLDİNG’İ YURT DIŞINA BEN TAŞIDIM

19 yıllı Sabancı Holding görevinizden ayrılırken pişman oldunuz mu?

Pişmanlık duymadım, üzüntü duydum. Kendi adıma değil, camia adına duydum. Sabancı Holding’in büyüme motoru, Hasan Güleşçi ve bendim, aileyi de bir arada tutan bendik. Çok güzel bir ivme yakalamışlardı. Güçleri yurtdışına taşmıştı? Kim taşıdı onları bu duruma? Hiç tevazu göstermeyeceğim, ben taşıdım. Arjantin’e, Brezilya’ya, İngiltere’ye götüren benim onları. O ivmeyi kaybetmesine üzüldüm. Onlar adına.

Belki de ektiklerinizi biçememekten, sonucunu alamamaktan.

Şimdi görüyoruz Sabancı Grubu’nu, üç tane CEO değiştirdiler. Aile farklı kulvarlarda koşuyor.

Güler Sabancı’nın Sakıp Bey’den sonra, Yönetim Kurulu Başkanlığı’nı başarılı buluyor musunuz?
O konuda yorum yapmayım. Piyasa ne olduğunu gösteriyor. Güler benim, çok yakın arkadaşım. Sosyal projelerde Güler çok başarılı. Müze ve üniversite mesela çok güzel yaptığı işlerden. Banka konusunda Erol Bey’in çok başarılı olduğunu düşünüyorum. Şimdi enerji konusunda atağa geçiyorlar ama çok geç. Tekstilden çekildiler, öyle olması gerekiyordu. Piyasalarda da başarılı olup olmadığınız belli oluyor zaten.
AKP’YE YAKIN İŞADAMLARI DAHA CESARETLİ

Ama bu dönem ekonomide, servet el değiştirmedi mi? AKP’ya daha yakın görünen gruplar daha servet sahibi oldu. Doğan Grubu, Sabancı , Koç Grubu servet anlamında geriledi. Dönemsel değil mi?

Hem doğru hem eksik ben 32 yıllık iş yaşantımda şunu gördüm. Bu konular AKP’ye mahsus değil. Her dönemde olur bunlar. Ben başarıyı cesaretle ölçüyor ve Türk sermayedarlarının cesur olmadığını görüyorum. Bakın komşumuz Yunanistan’da kriz var. Onlar geldi, burada büyük paralara Finansbank’ı aldı. Niye bizim bir Akbank’ımız, Yunanistan’da bir banka almasın. Veya Halkbank, Ziraat Bankası fark etmez. Vizyon ve cesaret eksikliği olarak görüyorum. AKP’ye yakın olanlarda cesaret var.

Tabii iktidara yakın olmak cesaret verir.
Ama cesaret olmadan ne olur, iktidara yakın olsanız ne olur, kaldırım yapar durursunuz. Gayrisafi milli hasılanız da büyür. Yakınlık bunu verir.
Derin konular fazla derinleşmeyelim. En vizyon sahibi bulduğunuz patronunuz kimdi?
Sakıp Bey ve Özdemir Bey..
Sabancı Holding’den sonra medyaya geçtiniz. Aradığınızı bulabildiniz mi?
İçinde medyası olan bir gruba girdim diyeyim. Medyanın CEO’su falan olmaz, benim alışık olmadığım bir camia. Ben daha çok holdingin Petrol Ofisi gibi diğer konularıyla ilgili çalıştım.

TUNCAY ÖZKAN, “UZAN’LARIN PEŞİNE İKİ MİT MENSUBUNU TAKALIM” DEDİ

Yine kitapta çok enteresan bir anı var, Tuncay Özkan ile ilgili olan lütfen siz anlatın.

Evet bir gün, Uzan’lar, Doğan Grubu’nun çok üzerine geliyor. Strateji konuştuğumuz uzun bir toplantı sonrası, medyacı arkadaşlarımızın strateji geliştirme gibi bir amacı yok. Tuncay Özkan, Aydın Bey ve ben varım.

Tuncay Özkan benim yüzüme bakıyor. Dışarı çık gibi. Aydın Bey; ‘Hayır’ dedi, ondan gizli saklımız yok. Ben kaldım. Tuncay Özkan döndü Aydın Bey’e benim hiç alışamadığım gibi ‘Patron’ dedi. Ben Aydın bey derdim.

İstersen eski iki MİT mensubunu bunların peşine takalım, her şeylerini öğreniriz dedi. Aydın Bey; “Olmaz öyle şey” dedi, onu gönderdi. Sonra Aydın Bey ile yalnız kaldık. Oğlum dedi, “Bunlara güven olmaz, bunlar bu gün burada, yarın nerede olacağı belli olmaz” dedi. Hakikaten, sanki kahinmiş gibi, Tuncay Özkan 1 hafta sonra, babam dediği Aydın Bey’in yanından Akşam Grubu’na geçti. O zaman dedim ki; Aydın Bey’in işi ne kadar zor, hiç güvenmediği insanlarla bir grubu yönetiyor.

Yine kitabınızdan alıntı. Bir baraj inşaatını anlatıyor ve işadamının kerimesinden söz ediyorsunuz. Diyor ki bu hanımefendi; İş hayatında etik, metik falan olmaz, mesele para kazanmaktır. Kim bu sözü geçen hanımefendi isim verecek misiniz?

Hayır.
Onu kerime kitabı okuduysa kendini biliyordur. Olay doğrudur ve maalesef Türkiye böyle soyulmuştur.
Büyük bir holdingde mi geçiyor bu hadise?
Onu da söylemeyim.
TÜRKİYE YILLARCA BÖYLE SOYULDU

Orada yazmadığım bir şey anlatayım. Refahyol Hükumeti sırasında, Lütfi Doğan Enerji Bakanı’ydı. Gittim, ben Sabancı’dayım o zaman. Projenin verilerini istiyoruz mühendis arkadaşımla. Bize döndü, “Ne verisi siz finansmancı değimlisiniz” dedi. 20 yıllık bir projeksiyon yapın dedi , “Kaç para kazanmak istiyorsunuz, şu kadar koyun onu sanki devlet sizden borç alıyormuş gibi” dedi. Onu kötü amaçla söylemedi, sistem öyle çalışıyordu.
Peki hiç etik bulmadığınız şeylerin altına imza atmak zorunda kaldınız mı?
Hayır. Atmadım da zaten. Onun için de zengin bir CEO değilim.
Kitabın sonuna doğru insani taraflarınız çok öne çıkıyor. Ben bir yorgunluk zaman zaman kırgınlıklar hissettim. O hislerle mi yazdınız?
Yok ben öyle hissetmedim doğrusu. Ama bir yorgunluk olabilir, 32 sene dile kolay.
Kendimden ödün vermeden yaşadığım bir iş hayatı geçirdim. Sevgiyi işledim kitabımda, bunun her şeyin anahtarı olduğunu söyledim, patronunuzla, çalışanlarınızla sevgi gerçekten her şeyin anahtarı. Ben Aydın Bey’i hala çok severim. Geçen yılbaşında, ona bir uğur böceği aldım Svarovski’den, işlerinde hayırlı gelişmeler olsun diye. Bu sevgiyi gösterir. Ben de hala sevilen bir insanım.

Hem Osho okuduğunuzdan bahsediyorsunuz, hem tasavvuftan nasıl oluyor iki felsefeden aynı anda söz etmek?

Osho tasavvufu bilmediği için eksik kalmış. Osho’yu bilmeden de tasavvufu değerlendiremezsiniz.
Diğer kutsal kitapları okudunuz mu?
Çoğunu okudum. Benim 5000 kitaplık bir kütüphanem var. Ezoterik bilimler, tarih benim özel ilgi alanıma girer.
Boş zamanlarınızda nasıl rehabilite oluyorsunuz?
Okurum ben, yazarak dinlenirim. Yazarken ve okurken müzik de dinlerim. Klasik müzik ney, Mercan Dede falan dinler, yazar ya da okurum. Ayda bir sinemaya gideriz.
Tatil?

Yok ben kısa aralıklar dışında hiç tatil yapmadım. Hep çalıştım, bir teknem var, Ataköy Marina’da inşallah bu yıl onunla gezeriz. Kaptanımız, hep benzin gönderiyorsunuz, hiç gelmiyorsunuz diyor. Bakalım inşallah bu yıl gezeceğiz.
Çok güzel bir anınız daha var. Eski Amerikan Genelkurmay Başkanı ile onu da lütfen anlatın.

Evet Alexandar Haig ile tanıştım. 15 dk. diye gittim, 2 saati geçti, herkese böyle şeyler nasip olmaz. Tarih ve konusunda sohbetlerimiz oldu. Bizim tarihimize çok hakimdi.
Ortadoğu özellikle Amerika’lıların ilgisini çekiyor tabii…
Yeni kitaplar var mı?
İki projem var. Üçüncü de gelebilir. Oğluma mektuplar olacak içeriğinde, felsefe ve sosyal yaşam ağarlıklı 16-17 tane oldu. Mektuplar yazıyorum, sonbahara doğru inşallah tamamlanacak.
Kendi işinizi kurdunuz bir danışmanlık firmanız var, büyük holdinglere yol haritası çıkarıyor musunuz?

Yok büyük holdinglere değil. Küçük ölçekli firmalara hazırlıyorum onları. İsimsiz kahramanlarla çalışıyorum. Türkiye ile sınırlı değil, Katar seyahatlerim oluyor. Orada potansiyel görüyorum, kaynak ve finansman getiriyorum, rotalarını çiziyorum. Bilançosu iyi olmayan şirketlere yol haritası çıkarıyorum.
Bu tabii her zaman herkes tarafından anlaşılamıyor olabilir, takdir görmüyor olabilirsiniz.

Hiç önemli değil, yaptığınız iş ortada ise ve kendinizden eminseniz. Gerisinin de bir önemi yok….
Çok teşekkür ederim Tufan Bey.
Sağolun çok güzel bir röportaj oldu.